Özet
Osmanlı Devleti'nde antik eserlere duyulan ilgi, 19. yüzyılda Müze-i Hümayun'un kurulmasıyla somut bir hal almıştır. 1881 yılında Müze'nin başına geçen Osman Hamdi Bey'in müzecilik faaliyetleri ve arkeolojik çalışmaları, Müze-i Hümayun'un gelişmesine ve ilk sanat okulu olan Sanayi-i Nefise Mektebi'nin kurulmasına öncülük etmiştir. Osman Hamdi Bey'den sonra görevi devralan kardeşi Halil Edhem Bey döneminde, yabancı ustaların eserlerinden kopyalar ve Türk sanatçıların orijinal eserlerini içeren Elvah-ı Nakşiye koleksiyonu oluşturulmuştur. Bu koleksiyon, 1917 yılında Asar-ı Nakşiye Müzesi adı altında sergilenmeye başlanmış ve günümüz İstanbul Resim ve Heykel Müzesinin temelini atmıştır. Mektep müdürlüğüne bağlanan Müze, uzun yıllar boyunca yer sıkıntısı çekmiş ve 20 Eylül 1937'de Atatürk'ün katılımıyla gerçekleştirilen açılışla Dolmabahçe Sarayı'nın Veliaht Dairesi'ne yerleşmiştir. Bu süreçte sürekli açılıp kapanan Müze 2012 yılında Veliaht Dairesi'nden çıkartılarak Karaköy Antrepo binasına taşınmıştır. 2011 yılında Mimar Emre Arolat'ın tasarımıyla inşasına başlanan Müze'nin 2022 yılında açılışı gerçekleşmiştir. O tarihten bu yana kalıcı serginin yanında geçici sergiler, konserler ve çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. Koleksiyonunda on iki binden fazla eser bulunan Müze'nin Uzak Doğu koleksiyonunda altmış iki tanesi Çin estampı olmak üzere yüze yakın resim bulunmaktadır. Koleksiyonda yer alan eserler, farklı dönemlere ve üsluplara ait örnekler sunmaktadır. Bu çalışma koleksiyondaki Japon resimlerine odaklanmıştır. Japon sanatı yüzyıllar boyunca Çin resim sanatının etkisi altında gelişmiştir. Dördüncü ve beşinci yüzyıllarda Japonya'ya giren Çin kültürü, beraberinde Konfüçyüsçülük ve Budizm gibi felsefeleri de getirmiştir. Bu dönemde Japon resim sanatı, ağırlıklı olarak Budist temalara odaklanmıştır. Sekizinci yüzyılın sonlarına kadar süren bu Çin etkisi, daha sonra yerini Japonların kendi özgün üslubu olan Yamato-e'ye bırakmıştır. Yamato-e, dini konuların yanı sıra günlük yaşamı da resmetmesiyle dikkat çeker. 12. yüzyılda samurayların yükselişi ve Zen Budizmi'nin yaygınlaşmasıyla birlikte, sumi-e mürekkep resmi Japon resim sanatında önemli bir yer edinmiştir. 1600 yılında başlayan Tokugawa Dönemi'nde 1635 Sakaku Fermanı ile ülke dış dünyaya kapatılmıştır. Yalnızca Hollandalı tüccarlara, Çinlilere ve Korelilere izin verilmiştir. Edo ve Osaka gibi şehirlerin ticaretle gelişmesi sonucunda zenginleşen tüccar sınıfın yarattığı kasaba kültürü 17. yüzyılda ağaç kalıp baskı resmi olan ukiyo-e üslubunu yaratmıştır. Hokusai, Hiroshige gibi manzara resmi ustalarının eserleriyle ünlenen ukiyo-e, 19. yüzyılda Japonizm akımıyla Batı sanatını etkilemiştir. Osmanlı Devleti ve Japonya arasındaki ilişkiler de bu dönemde başlamıştır.