Özet
Türkiye Cumhuriyeti, İkinci Dünya Savaşı'na girmemiş olsa da savaş sonrasında tüm dünyayı saran etkilerden kendini kurtaramamıştı. Yeni düzende söz sahibi olabilmek için politik anlamda çok partili sisteme geçmesi gerektiğini fark eden Türkiye, 1946 yılında çok partili özgürlükçü demokratik rejimi uygulamaya koymuş; 1950 yılında gerçekleşen seçimlerde de Demokrat Parti devletin başına gelmişti. Cumhuriyet Halk Partisi'nin temsil ettiği her türlü değerin karşısında kendini konumlandıran Demokrat Parti, devlet politikalarında gittiği değişikliklerle devletin sanat ve kültür üzerindeki etkisinin azalmasına, sanatsal davranışların da bireysel özellikler kazanmasına zemin hazırlamıştı. Kültür ve sanat alanında yaşanan bireyselleşmeler, Türk Sanatının gelişmişinde aktif rol oynayan İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademi'sine karşı olarak da benimsenmeye başlamış; bu yıllarda Türk Resminde yaygınlaşmaya başlayan soyut sanat ve soyutlama uygulamaları, ideolojik tavrın bir göstergesi olarak etki alanını günden güne arttırmıştı. Devletin ve Akademinin desteklerinden uzaklaşan sanatçıların alternatif üretim ve sergileme mekânı arayışına cevap olabilmek ve yeni sanatsal eğilimleri desteklemek amacıyla 1952 yılında Ankara'da Helikon Derneği açılmıştı. Bir grup aydın ismin bir araya gelerek açtıkları Dernek, sanatın pek çok alanında yeni olanı tanımak ve tanıtmak amacıyla açılmış olsa da zamanla yaratıcı faaliyetlerde de bulunmuş; gerek Ankara sanat ortamında gerek 1950'lerin sanat ortamında önemli bir yere ulaşmıştı.